Mina : Postunu fedakârlık iklimine sermiş bulunan belde,
Mina : Postunu fedakârlık iklimine sermiş bulunan belde,
Bence Mina, fedakârlıkla şefkatin, emre itaatteki inceliği kavramakla muhabbetin tüllendiği arzda semavî bir kuşak ve sımsıcak bir kucaktır. Mina, âdeta bir teslimiyet kovanı ve bir hasbîlik yuvası gibidir.
Hakk’a yürüyen insanları bekleyen upuzun bir yolculuk var.
İnanılmaz tılsımı ve baş döndüren füsunuyla güzergâhı kesmiş duran “Mina” .. gök kapılarının gıcırtılarının
duyulduğu “Arafat” onları gözlüyor.. “Müzdelife”, onlara mini bir şeb-i arûs yaşatmadan
salıvereceğe benzemiyor.. daha ileride teslimiyetlerini soluklayıp akl-ı
meâşlarını taşa tutacakları yerler gelecek ve Allah’a nefislerinin fidyelerini
sunup, kendi duygu dünyalarında beraatlerinin bayramını yaşayacak; sonra da,
Kâbe’de, kâbe-i kalblerine yönelerek, Hak’tan yine Hakk’a, urûc ve
nüzûllerini (çıkış ve inişlerini) noktalayarak “fenâ fillâh”ve “bekâ billâh” tedailerinin ilhamlarıyla
tâli’lerine tebessümler yağdıracaklar.
Postunu fedakârlık
iklimine sermiş bulunan Mina, o büyüleyen parıltılarıyla, şiirini ta
Müzdelife’nin tepelerine duyurur.. onun içine girmek ister.. hatta onu da
aşarak ötelerdeki Arafat’ı selamlar.. selamlar ve yirmi dört saatlik
misafirlerine referans verir.. ve bu bir günlük konuklarını Arafat’a emanet
eder.
Bence Mina,
fedakârlıkla şefkatin, emre itaatteki inceliği kavramakla muhabbetin tüllendiği
arzda semavî bir kuşak ve sımsıcak bir kucaktır. Mina, âdeta bir teslimiyet
kovanı ve bir hasbîlik yuvası gibidir. Eski hâli itibarıyla tamamen, şimdiki
durumu itibarıyla da kısmen, hemen herkesin, evsiz-barksız, yurtsuz-yuvasız
birkaç günlüğüne ikamet ettiği Mina, öyle sırlı bir yerdir ki, ukbaya bütün
bütün kapalı olmayan her gönül, o dağlar ve vadiler arasındaki âramgâhta neler
hisseder neler..! Bizler Mina’yı, her yanıyla, ruhumuzla öyle kaynaşmış ve
bütünleşmiş buluruz ki; onun, âdeta kalbimizde attığını, damarlarımızda
aktığını ve âsâbımızda yaşadığını duyar gibi oluruz.
Öyle ki, oraya daha adım
atar atmaz, onun, ruhumuzla kucaklaştığını, –Allah Resûlü’ne ilk kucak açılan
yer olması itibarıyla da üzerinde durulabilir– bize ötelere açılan yolları
işaret ettiğini ve bizi tamamladığını, hatta gelip duygu dünyamıza karıştığını
hisseder ve bir ölçüde hepimiz Minalaşırız.
Biz Mina’da
hazırlıklarımızı yapıp ruhumuzun kanatlandırılmasıyla uğraşırken, “Arafat” bir baştan bir başa gelin odaları
gibi süslenir ve bağrını gelip konacak, gerilip ötelere açılacak misafirleri
için tıpkı bir liman, bir meydan, bir rampa gibi hazırlar, açar.. ve ona bir
dâüssıla tutkusuyla koşan Hak konuklarını beklemeye koyulur.. yeni bir imkân,
yeni bir devran mülâhazasıyla coşkun Hak konuklarını.
Yorumlar
Yorum Gönder