Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kabe-i Muazzama nın 3 ncü defa yenilenişi ve İnsanların siyah doğmaya başlaması...

Beytullah'ı ikinci defa Hazreti Şit AS efendimiz bina ettiler. Hz.Nuh AS tufanına kadar da Şit AS ın evladları ve torunları tarafından tamir olundu. Çünki Hz.Adem AS yeryüzüne ayak bastığı zaman Beyt-i Ekremin mukaddes mahalli üzerine hayme (çadır) şeklinde nurlu bir yakut yerleştirilmiş idi.  Bu hayem Ebul Beşer'in (Hz.Adem) AS irtihaline müteakip semaya çekildiğinden, Hz.Şit AS bu haymenin yerine konulması için sağlam taşlardan bir ev inşa etmişti.  Bütün dünya kıtalarını suya garkeden tufan, her ne kadar Hz.Şit in bina ettiği bu binayı da mahvederek belirsiz bir hale getirmişse de, sular çekildiğinde temeli meydana çıkmış olduğundan torunları ara sıra tamir etmişlerdir.  Hikmeti; Hz.Nuh AS Mekke topraklarına varınca, Beyt-i İzzetin temeli olan mübarek nokta belli idi. Hatta Hz.Nuh AS ın gemisi Harem hududuna varınca Kabe'yi tavaf etmeye başladı. Ve 7 defa etrafında dönmeye başladı. Bu esnada Hz.Nuh As durumu gemi içinde bulunanlara anlattı. Beytullah'ı ta...

İbrahim Bin Ethem hazretlerinin oglu ile kabe de karşılaşması

İbrahim Bin Ethem hazretlerinin oglu ile kabe de karşılaşması Nakledildiğine göre, memleketinden (Belh'den) ayrıldığında süt emen bir oğlu kalmıştı. Çocuk büyüdü. Zengin oldu. Validesine, babasını sordu. O da, "Baban kayboldu. Mekke'de bulunduğuna dâir ba'zı haberler var" dedi. Oğlu "Anneciğim, ben gidip, babamı bulmaya çalışacağım ve hizmetinde bulunacağım" dedi. Her tarafa haber gönderip, bu sene hacca gitmek isteyenlerin kendisine gelmelerini, masraflarını kendisinin karşılayacağını bildirdi. Bunun üzerine kendisine dörtbin kişi geldi. Hepsinin masraflarını karşılayıp, hem haccetme, hem de babasına kavuşmak arzusuyla yola çıktı. Kâ'be-i muazzamaya varınca, orada hırka giymiş, yamalı elbiseli kimseler gördü ve onlara babasını sordu. Onlar "O bizim hocamızdır, Mekke dışından, sırtında odun getirip, satar, parası ile de ekmek alıp bize verir" dediler.  Genç sahraya çıktı. Bir ihtiyarın ağır odun yüklenmiş olarak geldiğini gördü. Kendis...

Müzdelife :

Müzdelife : Affolacaklarını umar, kurtuluşa ereceklerinin hülyalarını yaşar ve bu bir tek günü, senelerin vâridâtını elde edebilecek şekilde değerlendirirler.. değerlendirirler ama, yine de bir başka yerde dua edip yakarışa geçmeleri lâzım geldiğini de söküp kafalarından atamazlar. Atmalarına gerek de yok, zira birkaç adım ötede bağrını açmış Müzdelife onları bekliyor. Vicdanlarımızdan, Müzdelife’nin bizi beklediği mesajını alır almaz, içinde bulunduğumuz ışıklardan ve ümitle bize tebessüm eden Arafat’tan ayrılır, rükûa nispetle secde seviyesinde Allah’a yakın olmanın unvanı sayılan Müzdelife’ye yürürüz.. sonsuza, mekânsızlığa, ebediyete ve Allah’a yürüdüğümüz gibi Müzdelife’ye yürürüz. Tamamlanmaya yüz tutmuş mehtabın, dağ-dere, vadi-yamaç her yanı aydınlatan ışıklarla cilveleştiği bir mübarek mekânda ve göklerin yere indiği, arzın semavîleştiği duyguları içinde, kendimizi, orada, Hakk’a ulaştıran ayrı bir rıhtım, ayrı bir liman ve ayrı bir rampada buluruz. Kâbe’den beri değişme...

Müzdelife : Rükûa nispetle secde seviyesinde Allah’a yakın olmanın unvanı sayılan Müzdelife.

Resim
Müzdelife : İ nsanlar Arafatta affolacaklarını umar, kurtuluşa ereceklerinin hülyalarını yaşar ve bu bir tek günü, senelerin vâridâtını elde edebilecek şekilde değerlendirirler.. değerlendirirler ama, yine de bir başka yerde dua edip yakarışa geçmeleri lâzım geldiğini de söküp kafalarından atamazlar. Atmalarına gerek de yok, zira birkaç adım ötede bağrını açmış Müzdelife onları bekliyor. Vicdanlarımızdan, Müzdelife’nin bizi beklediği mesajını alır almaz, içinde bulunduğumuz ışıklardan ve ümitle bize tebessüm eden Arafat’tan ayrılır, rükûa nispetle secde seviyesinde Allah’a yakın olmanın unvanı sayılan Müzdelife’ye yürürüz.. sonsuza, mekânsızlığa, ebediyete ve Allah’a yürüdüğümüz gibi Müzdelife’ye yürürüz.  Tamamlanmaya yüz tutmuş mehtabın, dağ-dere, vadi-yamaç her yanı aydınlatan ışıklarla cilveleştiği bir mübarek mekânda ve göklerin yere indiği, arzın semavîleştiği duyguları içinde, kendimizi, orada, Hakk’a ulaştıran ayrı bir rıhtım, ayrı bir liman ve ayrı bir ram...

Arafat : Bence, ruhun uhrevîleşip incelmesi için insan hiç olmazsa ömründe bir kere Arafatlaşmalı, Arafat’ı yaşamalı ve Arafat’ın tulû’ ve gurûbunu oksijen gibi ciğerlerine çekmelidir.

Resim
Arafat :  Ömrünün birkaç saatini Arafat’ta geçirmiş olanlar, bütün bir ömür boyu güller gibi açar durur ve asla solmazlar. Arafat’ın öyle bir nuranîliği ve orada yaşanan zamanın öyle bir derinliği vardır ki, o hazîrede bir kere bulunma bahtiyarlığına ermiş bir ruh, gayri hiçbir zaman bütün bütün mahvolmaz ve kat’iyen dünyevîler gibi ölmez.  Ömrünün birkaç saatini Arafat’ta geçirmiş olanlar, bütün bir ömür boyu güller gibi açar durur ve asla solmazlar. Onun şefkatli, aşklı, şiirli dakikaları, hep bir sabah güneşi gibi gönül gözlerimizde ışıldar durur.. ve her yanında açık-kapalı aşkla bilenmiş, bülbül gibi şakıyan, şakıyıp kalblerinin en mahrem noktalarında petekleşmiş bulunan imanlarını, irfanlarını, muhabbetlerini ve cezb u incizaplarını haykıran insanların çığlıkları kulaklarımızda tın tın öter ve ötelere müştak gönüllerimizi coşturur. Hem öyle bir coşturur ki, bizi, en inanılmaz, en erişilmez lezzetlere çeker.. en olgun, en doyurucu vâridâtla hislerim...

Cihad : Artık ilim ve aklın hâkim olduğu şu dönemde medenilere galebe kılıç ile değil, iknâ iledir.

Resim
Cihad :    Artık ilim ve aklın hâkim olduğu şu dönemde medenilere galebe kılıç ile değil, iknâ iledir. ''Kur’an’daki savaş içerikli âyetler genelde on tane, özelde ise üç tanedir; fazla değildir. Bunlar da aktif savaş hallerinde Müslümanların kendilerini savunmaya yönelik tavırlarını belirleyeceği âyetlerdir.  Bunlar incelenirken nüzul (iniş) sebepleri ve âyetlerin türlerine göre, cümle akışına göre âyetin öncesi ve sonu ile alâkasına göre mânalandırılmaları gerekir, yoksa  cümle akışına göre âyetin öncesi ve sonu ile alâkasına göre mânalandırılmayan  âyet ve hadislerin, kişilerin siyasî, görüş, şahsî menfaat ve maksatları uğruna kullanılan araçlara dönüştürülebilir.  Bedir, Uhud, Hendek v.s. savaşlar hangi şartlarda, nasıl cereyan ettiği, esirlere nasıl davranıldığı göz önüne alınmalıdır. Hz Peygamber Muhammed Aleyhisselam'ın özellikle Hendek savaşında, savaşmak yerine barış için Müslümanların gelirlerinin bir kısmını verme teklifi çok ön...

Mina : Postunu fedakârlık iklimine sermiş bulunan belde,

Resim
Mina : Postunu fedakârlık iklimine sermiş bulunan belde, Bence Mina, fedakârlıkla şefkatin, emre itaatteki inceliği kavramakla muhabbetin tüllendiği arzda semavî bir kuşak ve sımsıcak bir kucaktır. Mina, âdeta bir teslimiyet kovanı ve bir hasbîlik yuvası gibidir.   Hakk’a yürüyen insanları bekleyen upuzun bir yolculuk var. İnanılmaz tılsımı ve baş döndüren füsunuyla güzergâhı kesmiş duran  “Mina”  .. gök kapılarının gıcırtılarının duyulduğu  “Arafat”  onları gözlüyor..  “Müzdelife” , onlara mini bir şeb-i arûs yaşatmadan salıvereceğe benzemiyor.. daha ileride teslimiyetlerini soluklayıp akl-ı meâşlarını taşa tutacakları yerler gelecek ve Allah’a nefislerinin fidyelerini sunup, kendi duygu dünyalarında beraatlerinin bayramını yaşayacak; sonra da, Kâbe’de, kâbe-i kalblerine yönelerek, Hak’tan yine Hakk’a, urûc ve nüzûllerini (çıkış ve inişlerini) noktalayarak  “fenâ fillâh” ve  “bekâ billâh”  tedailerinin ilhamlarıyla tâli’...

Safa ile Merve : Orada saat ve dakikalar o kadar nazlıdır ki, mutlaka iltifat ve alâka isterler. Yoksa hiç var olmamışlar gibi iz bırakmadan eriyip giderler.

Resim
Sa'y Kâbe’nin çevresindeki tavafı, tasavvufî ifadesiyle, daha çok, mübarek bir duygu, bir düşünce etrafında ve kendi içimizde derinleşme hedefli bir seyahatin ifadesi sayılan  “seyr fillâh”a  benzetecek olursak, sa’y mahallindeki gelip-gitmeleri, halktan Hakk’a, Hak’tan da halka urûc ve nüzûlün unvanı olan  “seyr ilâllah” ,  “seyr minâllah”  mânâlarıyla yorumlamak muvafık olur zannederim. Evet, Safâ-Merve arasındaki gelip-gitmelerde işte böyle bir mülâhaza ve bu mülâhazadan kaynaklanan bir derin his ve arzu tufanı yaşanır. İnsan mes’âda (sa’y mahalli) hep bir koşup aramanın, bir medet dileme ve imdat etmenin kültürünü, şiirini, mûsıkîsini, vuslat ve  “dâüssıla”sını  yaşar. Orada önemli bir şeyin peşine düşülmüş gibi, takipler aralıksız devam eder. Aranan şey zuhur edeceği âna kadar da gelip gitmeler sürer durur. O yolda rastlanılan her iz ve emare insanın heyecanını bir kat daha artırır.. ve sineler:   “     ...

Hac : Adeta kendimizi ahiretin koridorlarında yürüyormuş gibi hissederiz.

Resim
Hac Hepimiz hacca, biraz da, ruh ve duygularımızın kirlenmiş olması mülâhazasıyla gider ve o güne kadar tanımadığımız farklı bir kapıdan, ayrı bir mânâ âlemine açılıyor gibi yola revân oluruz. Hac, kasdetme ve yönelme mânâlarına gelir. Ancak onu, mutlak kasd ve mücerret yöneliş mânâlarına hamletmek de doğru değildir. Hac, hususî bir zaman diliminde, hususî bir kısım yerleri, yine bir kısım hususî usullerle ziyaret etmeye denir ki; senenin belli günlerinde, hac niyetiyle ihrama girip, Arafat’ta vakfede bulunmak ve Kâbe’yi tavaf etmekten ibaret sayılmıştır. İhram haccın şartı, vakfe ve tavaf ise onun rükünleridir. Her sene, dünyanın dört bir yanından yüz binlerce insan,  “Beytullah”a  teveccüh edip, mübarek bir zaman dilimi içinde, Sahib-i Şeriat tarafından belirlenmiş bazı mekânları.. hususî bir kısım usullerle ziyaret eder.. vazifelerini yerine getirir ve günahlarından arınırlar –ki böyle bir vazife  “Ona varmaya gücü yeten kimsenin Kâbe ’ yi tavaf etmesi A...

Kabe : Eski fakat eskimemiş bina... Beldelerin anasına yaslanmış sırlar fanusu.

Resim
Kâbe; bakış zaviyesini iyi belirlemiş olanlara göre, boynu ötelere uzanmış, bir bize, bir de sonsuzluğa bakan; yer yer sevinen, zaman zaman da kederlenen için için bir hâli olduğu hissini uyarır. Binlerce ve binlerce senenin tecrübe, vakar ve ciddiyetini taşıyan ve daha çok da bir insan yüzüne benzeteceğimiz onun dış cephesini görünce, edası ve endamıyla bize bir şeyler anlatmak istediğini, harimini açıp bize:   “       Gel ey aşık ki, mahremsin            Bura mahrem makamıdır            Seni ehl-i vefa gördüm” dediğini duyar gibi oluruz. Kâbe; konumu itibarıyla, evimizin en mutena köşesinde, en hâkim bir sedir üzerinde oturup evlatlarının, torunlarının neşelerini paylaşan, elemlerini ruhunda yaşayan bir anne görünümündedir. Bulunduğu yerden çevresini temâşâ eder; yer yer acılarla burkulur, zaman zaman da inşirahla çevresine tebessümler ...

Gayri Müslim mü'min, Gayri mü'min Müslim...!

Resim
B eş emekli Râhip, iki Musevî (Haham ve eşi), birkaç tane de akademisyen teolog ile yapılan görüşmemizde… Biz İSLÂM kelimesinin semantik kökenlerini Harward Üniversitesinin hocalarından Prof. Dr. Jane I. Smith’in yaptığı araştırma üzerinden anlatıp; (küçük harfli) İslâmiyetin Hz. Adem Aleyhisselam ile başladığını, (büyük harfli) İslamiyetin Hz. Peygamber Muhammed Aleyhisselam'ın getirdiği din olduğunu söyledik. (Çünkü Kur’an’da: Allah katında din, İslâmdır.’  Âl-i İmran, 3/19 , buyuruluyor.) Ama bugün İslam dünyasında dışa vurup yaşanan ve anlaşılan haliyle Ümmet-i Muhammedin daraltılmış hâli olarak İslamiyeti (büyük harfli) arz edip; insanların hal ve davranışlarında evrensel değerler halinde, adâlet anlayışlarında yansıyan şeklinin de islamiyet (küçük harfli) olduğunu söyledik. “Karl Reihner’deki isimsiz Hıristiyanlar yaklaşımına benzer Üstad Bediüzzaman’ın da, gayr-i müslim mümin ve gayr-i mümin müslim vurgusunu anlattık. (Üstad Hazretleri Dokuzuncu Mektup’ta diyor ki: ...

Cuma Günü...

Cuma günleri büyük melekler Beyt-i mamur içinde toplanırlar. Hz.Cibril ezan okur, İsrafil hutbe okur, Mikailde imamlık eder.

Hıll nedir? Mikat nedir? Nerelerdir?

Bir rivayete göre;   Hz.Adem AS.yeryüzüne indiği zaman, hasıl olan ıssızlıktan korkup titreyerek Allahü Teala'ya sığınmıştı. Allahü teala da Adem AS.ın korkusunu gidermek üzere yeryüzüne birçok melaike gönderdi. Bu inen melekler Mekke-i Mükereme etrafında ikamet ettiler. Cenab-ı Allah'ta, meleklerin ikamet ettiği ve döndüğü bu alanı harem kıldılar.  Başka bir rivayete göre;  Hacer-ül Esved taşının cennetten kabe beldesine gönderildiği zaman, nurunun ve ziyasının aksettiği, ulaştığı yerlerin son noktaları, mikat'ın  hududlarını tayin etmiş ve bu hududlar mikat'ın mevkilerinden ibaret bulunmuştur.  Hz.Adem AS. Haremullahın hududlarını belirtmek için adı geçen mevkilere taşlardan birer işaret dikmiştir.  Mikat yerleri isimleri;  1- Medine tarafında zulhuleyfe, (biru Ali) 2- Balaban-ül Farisi. Yemenlilerin ihrama girdikleri yer 3- Rabiğ kasabası. Mısırlıların  ihrama girdikleri mevkii 4- Tihame tepesinin en yüksek noktası. Necidlilerin ih...

Yalnız yapılan tavafın anlamı ve sevabı nedir?

Tavaf bir ibadet-i mahsusadır ki, eğer bir adam Kabe'yi tek başına tavaf etmeye muvaffak olabilirse, bütün müslümanların tavafını ifa eylemiş olacağından, sevabının çokluğu bellidir.  Bundan dolayı, Kabe'yi tek başına tavaf etme ibadetine mazhar olabilmek için bir çok kimseler Tavaf alanını tenha düşürmek için ömürlerini vakfetmişlerdir. Hikaye: Ehlullah dan bir zat ki, bunun Abdülkadir-i Geylani olduğu rivayet olunur.Kabe-i Muazzama'yı tek başına tavaf edebilmek için kırk sene fırsat kollamıştır. Ve nihayet bir gece metaf alanını boş bulup tavaf etmeye başlamıştı ki; ansızın iri cüsseli bir yılanında kendisiyle beraber tavaf ettiğini görür ve ''yahu sen de kimsin'' diye yılana sual etmiş. Yılan da ''ben senin kırk seneden beri beklediğin vakti yüz senedir bekliyordum'' cevabını almış.  Buna karşılık; ''sen nev-i beşerden olmadığın için, bende kendimi arzusuna mazhar olmuş bahtiyarlardan sayarım'' deyip tavafına devam...

Mekke-i Nadire ne anlama gelir?

Mukaddes Mekke şehrinin zaman zaman genişlemekte olması sebebiyle bu ismi almıştır.  Mekke şehri bazen hamile kadınların karnı gibi genişler. Genişlemenin başlangıcı Receb-i şerif yahut Rebiülevvel aylarıdır. Bu iki ayın başlangıcında genişlemeye başlayıp, Zilhicce'nin 13 ncü gününe kadar (Hac günlerinin bitimine kadar) an be an öyle yüklenir ki; Filhakika, hac mevsimi haricinde Mekkenin kalabalığını görenler; Hac için geleceklerin ikamet için yer, otel, oda ve Mescidi harem de ibadet için yer bulamayacaklarını zannederler. Ancak Hac mevsimi girince denizden, havadan, karadan gelen milyonlarca Hacının rahatça konakladığını ve rahatça hac vazifelerini yaptığına şahit olurlar.  Tarihi boyunca gece veya gündüz bu mübarek beldeye giren hiç bir kimse evsiz ve açıkta olarak çaresiz kalmamıştır.  Kaynak: Mir'at-i Mekke. Eyüp Sabri PAşa/ Fatih yayınevi.  

Kabe'de makamat-ı erbaa. Dört mezhep imamlarının makamları...

1- Makam-ı Hanefi:       Beytullahın kuzey  tarafında Altın Oluk'un karşısındadır.      Medine-i Münevvere ile Şam ve Kudüs-ü Şerif ahalisinin ve bu yönde bulunan Müslüman beldelerin halkı namazda, kabe'nin bu tarafına yönelirler. 2- Makam-ı Şafii:      Beytullahın doğu tarafında ve Makam-ı İbrahim'in arkasında olup; Maveraünnehir ( Bugün bu bölge Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan arasında bölünmüştür.) ile Horasan beldelerinin çoğunun kıblesi kabenin bu tarafınadır. 3- Makam-ı Hanbeli:      Kabe'nin güneyinin azıcık doğuya meyilli tarafında olup, Hindistan sakinlerinin kıblesi bu tarafadır. 4- Makam-ı Maliki:       Kabe'nin batı tarafında ve kabe'nin arka tarafındadır. Batı memleketleri ile Afrika müslümanlarının namaza yöneldikleri taraf burasıdır.  Bu makamların dördü de Metaf-ı Saadet (Tavaf alanı)'in dışındadır. Her mezhebin imam-ı beş vakit namazlarını kendilerin...

Kabe de harem sınırları

Resim
Cok merak edilen hatta tartışılan Kabei Muazzama da Harem in sınırları meselesini eski bir kaynak eserde buldum. Paylaşmak istedim. Bu sınırlar mikat sınırları değildir. Kabetullahin harem sınırlarıdır. Asagida orijinalinden de okuyabilirsiniz. Ölçüler mil olarak verilmiş, bende kilometre ye çevirdim. Kabenin doğusundan 9,6 km. Kabenin Batı'sından 28,8 km. Kabenin kuzeyinden 19,2 km.   Kabenin güneyinden 38,4 km. Kaynak: Mir'at-i Mekke / Eyup Sabri Pasa / Fatih yayınevi