Kayıtlar

Kabe-i Muazzama nın 3 ncü defa yenilenişi ve İnsanların siyah doğmaya başlaması...

Beytullah'ı ikinci defa Hazreti Şit AS efendimiz bina ettiler. Hz.Nuh AS tufanına kadar da Şit AS ın evladları ve torunları tarafından tamir olundu. Çünki Hz.Adem AS yeryüzüne ayak bastığı zaman Beyt-i Ekremin mukaddes mahalli üzerine hayme (çadır) şeklinde nurlu bir yakut yerleştirilmiş idi.  Bu hayem Ebul Beşer'in (Hz.Adem) AS irtihaline müteakip semaya çekildiğinden, Hz.Şit AS bu haymenin yerine konulması için sağlam taşlardan bir ev inşa etmişti.  Bütün dünya kıtalarını suya garkeden tufan, her ne kadar Hz.Şit in bina ettiği bu binayı da mahvederek belirsiz bir hale getirmişse de, sular çekildiğinde temeli meydana çıkmış olduğundan torunları ara sıra tamir etmişlerdir.  Hikmeti; Hz.Nuh AS Mekke topraklarına varınca, Beyt-i İzzetin temeli olan mübarek nokta belli idi. Hatta Hz.Nuh AS ın gemisi Harem hududuna varınca Kabe'yi tavaf etmeye başladı. Ve 7 defa etrafında dönmeye başladı. Bu esnada Hz.Nuh As durumu gemi içinde bulunanlara anlattı. Beytullah'ı ta...

İbrahim Bin Ethem hazretlerinin oglu ile kabe de karşılaşması

İbrahim Bin Ethem hazretlerinin oglu ile kabe de karşılaşması Nakledildiğine göre, memleketinden (Belh'den) ayrıldığında süt emen bir oğlu kalmıştı. Çocuk büyüdü. Zengin oldu. Validesine, babasını sordu. O da, "Baban kayboldu. Mekke'de bulunduğuna dâir ba'zı haberler var" dedi. Oğlu "Anneciğim, ben gidip, babamı bulmaya çalışacağım ve hizmetinde bulunacağım" dedi. Her tarafa haber gönderip, bu sene hacca gitmek isteyenlerin kendisine gelmelerini, masraflarını kendisinin karşılayacağını bildirdi. Bunun üzerine kendisine dörtbin kişi geldi. Hepsinin masraflarını karşılayıp, hem haccetme, hem de babasına kavuşmak arzusuyla yola çıktı. Kâ'be-i muazzamaya varınca, orada hırka giymiş, yamalı elbiseli kimseler gördü ve onlara babasını sordu. Onlar "O bizim hocamızdır, Mekke dışından, sırtında odun getirip, satar, parası ile de ekmek alıp bize verir" dediler.  Genç sahraya çıktı. Bir ihtiyarın ağır odun yüklenmiş olarak geldiğini gördü. Kendis...

Müzdelife :

Müzdelife : Affolacaklarını umar, kurtuluşa ereceklerinin hülyalarını yaşar ve bu bir tek günü, senelerin vâridâtını elde edebilecek şekilde değerlendirirler.. değerlendirirler ama, yine de bir başka yerde dua edip yakarışa geçmeleri lâzım geldiğini de söküp kafalarından atamazlar. Atmalarına gerek de yok, zira birkaç adım ötede bağrını açmış Müzdelife onları bekliyor. Vicdanlarımızdan, Müzdelife’nin bizi beklediği mesajını alır almaz, içinde bulunduğumuz ışıklardan ve ümitle bize tebessüm eden Arafat’tan ayrılır, rükûa nispetle secde seviyesinde Allah’a yakın olmanın unvanı sayılan Müzdelife’ye yürürüz.. sonsuza, mekânsızlığa, ebediyete ve Allah’a yürüdüğümüz gibi Müzdelife’ye yürürüz. Tamamlanmaya yüz tutmuş mehtabın, dağ-dere, vadi-yamaç her yanı aydınlatan ışıklarla cilveleştiği bir mübarek mekânda ve göklerin yere indiği, arzın semavîleştiği duyguları içinde, kendimizi, orada, Hakk’a ulaştıran ayrı bir rıhtım, ayrı bir liman ve ayrı bir rampada buluruz. Kâbe’den beri değişme...

Müzdelife : Rükûa nispetle secde seviyesinde Allah’a yakın olmanın unvanı sayılan Müzdelife.

Resim
Müzdelife : İ nsanlar Arafatta affolacaklarını umar, kurtuluşa ereceklerinin hülyalarını yaşar ve bu bir tek günü, senelerin vâridâtını elde edebilecek şekilde değerlendirirler.. değerlendirirler ama, yine de bir başka yerde dua edip yakarışa geçmeleri lâzım geldiğini de söküp kafalarından atamazlar. Atmalarına gerek de yok, zira birkaç adım ötede bağrını açmış Müzdelife onları bekliyor. Vicdanlarımızdan, Müzdelife’nin bizi beklediği mesajını alır almaz, içinde bulunduğumuz ışıklardan ve ümitle bize tebessüm eden Arafat’tan ayrılır, rükûa nispetle secde seviyesinde Allah’a yakın olmanın unvanı sayılan Müzdelife’ye yürürüz.. sonsuza, mekânsızlığa, ebediyete ve Allah’a yürüdüğümüz gibi Müzdelife’ye yürürüz.  Tamamlanmaya yüz tutmuş mehtabın, dağ-dere, vadi-yamaç her yanı aydınlatan ışıklarla cilveleştiği bir mübarek mekânda ve göklerin yere indiği, arzın semavîleştiği duyguları içinde, kendimizi, orada, Hakk’a ulaştıran ayrı bir rıhtım, ayrı bir liman ve ayrı bir ram...

Arafat : Bence, ruhun uhrevîleşip incelmesi için insan hiç olmazsa ömründe bir kere Arafatlaşmalı, Arafat’ı yaşamalı ve Arafat’ın tulû’ ve gurûbunu oksijen gibi ciğerlerine çekmelidir.

Resim
Arafat :  Ömrünün birkaç saatini Arafat’ta geçirmiş olanlar, bütün bir ömür boyu güller gibi açar durur ve asla solmazlar. Arafat’ın öyle bir nuranîliği ve orada yaşanan zamanın öyle bir derinliği vardır ki, o hazîrede bir kere bulunma bahtiyarlığına ermiş bir ruh, gayri hiçbir zaman bütün bütün mahvolmaz ve kat’iyen dünyevîler gibi ölmez.  Ömrünün birkaç saatini Arafat’ta geçirmiş olanlar, bütün bir ömür boyu güller gibi açar durur ve asla solmazlar. Onun şefkatli, aşklı, şiirli dakikaları, hep bir sabah güneşi gibi gönül gözlerimizde ışıldar durur.. ve her yanında açık-kapalı aşkla bilenmiş, bülbül gibi şakıyan, şakıyıp kalblerinin en mahrem noktalarında petekleşmiş bulunan imanlarını, irfanlarını, muhabbetlerini ve cezb u incizaplarını haykıran insanların çığlıkları kulaklarımızda tın tın öter ve ötelere müştak gönüllerimizi coşturur. Hem öyle bir coşturur ki, bizi, en inanılmaz, en erişilmez lezzetlere çeker.. en olgun, en doyurucu vâridâtla hislerim...

Cihad : Artık ilim ve aklın hâkim olduğu şu dönemde medenilere galebe kılıç ile değil, iknâ iledir.

Resim
Cihad :    Artık ilim ve aklın hâkim olduğu şu dönemde medenilere galebe kılıç ile değil, iknâ iledir. ''Kur’an’daki savaş içerikli âyetler genelde on tane, özelde ise üç tanedir; fazla değildir. Bunlar da aktif savaş hallerinde Müslümanların kendilerini savunmaya yönelik tavırlarını belirleyeceği âyetlerdir.  Bunlar incelenirken nüzul (iniş) sebepleri ve âyetlerin türlerine göre, cümle akışına göre âyetin öncesi ve sonu ile alâkasına göre mânalandırılmaları gerekir, yoksa  cümle akışına göre âyetin öncesi ve sonu ile alâkasına göre mânalandırılmayan  âyet ve hadislerin, kişilerin siyasî, görüş, şahsî menfaat ve maksatları uğruna kullanılan araçlara dönüştürülebilir.  Bedir, Uhud, Hendek v.s. savaşlar hangi şartlarda, nasıl cereyan ettiği, esirlere nasıl davranıldığı göz önüne alınmalıdır. Hz Peygamber Muhammed Aleyhisselam'ın özellikle Hendek savaşında, savaşmak yerine barış için Müslümanların gelirlerinin bir kısmını verme teklifi çok ön...

Mina : Postunu fedakârlık iklimine sermiş bulunan belde,

Resim
Mina : Postunu fedakârlık iklimine sermiş bulunan belde, Bence Mina, fedakârlıkla şefkatin, emre itaatteki inceliği kavramakla muhabbetin tüllendiği arzda semavî bir kuşak ve sımsıcak bir kucaktır. Mina, âdeta bir teslimiyet kovanı ve bir hasbîlik yuvası gibidir.   Hakk’a yürüyen insanları bekleyen upuzun bir yolculuk var. İnanılmaz tılsımı ve baş döndüren füsunuyla güzergâhı kesmiş duran  “Mina”  .. gök kapılarının gıcırtılarının duyulduğu  “Arafat”  onları gözlüyor..  “Müzdelife” , onlara mini bir şeb-i arûs yaşatmadan salıvereceğe benzemiyor.. daha ileride teslimiyetlerini soluklayıp akl-ı meâşlarını taşa tutacakları yerler gelecek ve Allah’a nefislerinin fidyelerini sunup, kendi duygu dünyalarında beraatlerinin bayramını yaşayacak; sonra da, Kâbe’de, kâbe-i kalblerine yönelerek, Hak’tan yine Hakk’a, urûc ve nüzûllerini (çıkış ve inişlerini) noktalayarak  “fenâ fillâh” ve  “bekâ billâh”  tedailerinin ilhamlarıyla tâli’...